23 Mayıs 2014 Cuma

Sabahattin ALİ - Canım Aliye, Ruhum Filiz







Bloğumda Sabahattin Ali''nin Ekim ayında İçimizdeki Şeytan, Kasım 2013 ayında da Kürk Mantolu Madonna'sını paylaşmıştım.

Sabahattin Ali'nin eşi Aliye ile kızı Filiz'e yazdığı mektupların yer aldığı ''Canım Aliye, Ruhum Filiz'in'' yayımlandığını duyar duymaz  edindim ama Subat 2014 baskısını ancak okuyabildim.

Türk Edebiyatı'nın ustalarından Sabahattin Ali'nin biyografisini hatırlayalım önce.

Sabahattin ALİ 1907- 1948 yıllarında yaşamıştır. Gümülcine doğumlu yazar, öğretmenlik, gazetecilik yapmış, şiir de yazmıştır. Yazdığı yazılar nedeniyle yargılanıp cezaevinde  yatmıştır. Yasal yollardan yurtdışına çıkamayınca Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken öldürüldüğü iddia edilmişse de, nasıl öldüğü hala tartışmalıdır.

Biyografisini araştırırken, kitaplarının 1950 yılından beri Bulgaristan'da okullarda okutulduğunu ve doğumunun 100. yılında doğduğu şehirde Türk ve Bulgar Edebiyatçılarca  anıldığını öğrenmekten mutlu oldum.

Kitabı elime aldığımda öncelikle kapak resminden çok etkilendim. Gözlerinin içi gülen mutlu bir eş (Aliye), afacanlık çağında dizleri bereli şirin mi şirin bir kız çocuğu (Filiz) ile o samimi mektupları yazan, her halde ailesine kol kanat geren eş- baba Sabahattin Ali'yi gördüm.

 Sabahattin Ali'nin entellektüel yapısıyla değil yaşadığı yıllarda, bugünün Türkiyesinde bile hak ettiği kabulü göremeyeceğini maalesef anladım!

Hava Kurşun Gibi Ağır ile Nazım Hikmet'i, Canım Aliye, Ruhum Filiz ile Sabahattin Ali'yi, yaşadıkları koşulları-dönemi anlayabilmek güzel, tavsiye ederim...

YKY tarafından yayımlanan kitap 155 sayfa ve mektupların el yazısıyla yazılmış hali de yer alıyor.


******


Kitaptan Alıntılar:


Mektubunu ve resmini aldım.Sana çok teşekkür ederim. Resim fevkalade idi ve görülüyor ki sen, imkanlara malik olduğun zaman gayet güzel gülebileceksin.ben seni hayatın müddetince güldürmeyi vazife telakki ederim. Sana Almanca öğretmek benim de emelimdir. Müşterek bildiğiöiz bir lisanda kitaplar okumayı ne kadar isterdim. (s.37 )


Bugün yine dağlara çıktım, fakat az kalsın başım derde giriyordu. Dün gece Edremit'te iki casus yakalamışlar, herifler polisin elinden kaçmış, karanlıkta kaybolmuşlar. Bir tanesini birkaç nefer tutmuş, fakat o da bir neferi öldürdükten sonra  kaçmaya muvaffak olmuş. Bunun üzerine bütün köylere haber gitmiş. Kahverengi elbiseli, pembe gözlüklü, kısa boylu şişmanca  ve kumral bir casus kaçtı, nerede bulursanız yakalayın, teslim olmazsa vurun, diye emir verilmiş. Paşadağ'daki Yörük köylerinden geçerken korucular beni yakaladılar. Tarife uyuyor diye köyden köye götürdüler. (s.75 )


Bildiğin gibi ben birisine Arnavut dedim diye iki aya daha mahkum oldum. Fakat bu davada temyizden ümidim var. Eğer bundan da tasdik çıkarsa hapı yuttuk demektir, çünkü o zaman Falih Rıfkı yüzünden yediğim üç ay da buna eklenir, eder beş ay. Yani benim çıkmam da Şubat 1948 sonuna kalır. Fakat kurtulacağım hakkında ümidim kuvvetlidir. Ne ise, aldırma! Sonu iyi olacak. Hem çok iyi olacağına kuvvetle kanaatim var. Yeter ki biz azmimizi ve imanımızı ve bu millete itimadımızı kaybetmeyelim. (s.119 )






20 Mayıs 2014 Salı

William FAULKNER - Yenilmeyenler






1949 Nobel, 1955 ve 1962 de Pulitzer ödülünü alan William Faulkner, Amerikan Edebiyatının modernist yazarlarının babası olarak da anılır. Her ne kadar Ernest Hemingway'ı rakip olarak görmüşse de, Hamingway'in anlatımından çok farklı olarak uzun ve karmaşık anlatıma sahiptir. Eserlerinde bilinçakışı tekniğini de uygulamıştır.

Güneyli olması, eserlerinde güney kültürünü yansıtmasına neden olmuştur.

Amerikan tarihinde olduğu kadar Amerikan Edebiyatı'nda da İç Savaş ya da Kuzey-Güney Savaşı (1861-1865 ) önemli yer tutmuştur.

 ''Yenilmeyenler''  Amerikan İç Savaşı sırasında yaşananlara ilişkindir ancak savaşı anlatan romanlardan farklı olarak, savaş arka planda kalmıştır. Cephenin gerisindeki yaşlı bir kadın, bir çocuk ve (köle) zenci çocuğun mücadelesi, yaşadıkları cephedeki Albay John Satoris'in oğlu Bayard Satoris'in ağzından anlatılmıştır.

Yazarın ailesinin  bu savaşta yer almış olması Faulkner'ın cephe gerisini bu derece aktarabilmesine mutlaka katkı sağlamıştır.

Gelelim benim izlenimlerime; Romanın sürükleyiciliğinden başlarda memnun olsam da, romanın yarısından sonra tekrarlanan katır hırsızlığından ve benzer olaylardan gerçekten çok sıkıldım. Ancak yazara haksızlık edecek değilim.W. Faulkner'ın başka bir romanını daha okumaya hazırım!


******



Kitaptan Alıntılar:


İkimiz neredeyse aynı yaştadık, babam hep Ringo'nun benden biraz daha akıllı olduğunu söylerdi ama biz, derilerimizdeki renk farkına aldırmadığımız gibi, buna da aldırmazdık. Bizim önem verdiğimiz şey, birimizin yaptığı ya da gördüğü bir şeyi ötekinin yapmamış ya da görmemiş olmasıydı ve o Noel'den sonra ben artık hep Ringo'dan öndeydim çünkü ben bir demiryolu, bir lokomotif görmüştüm. (s.61)


Gene de savaşın görkemine ilişkin bir kanıt yoktu; aslında bu yönde kanıt bulunmadığı gibi, ortada suratımıza fırlatılmış ters yönde son derece sefil ve inkarı olanaksız bir kanıt vardı: Babamın (ve öteki askerlerin) serseriler gibi yayan ya da bir deri bir kemik kalmış atların sırtında, üstlerinde rengi atmış yamalı (bazen de çalıntı olduğu belli) giysilerle, önlerinde bayraklar, davullar, arkalarında uygun adım yürüyen iki kişi bile olmadan, eve döndüklerini görmüştük;... (s.71 )







11 Mayıs 2014 Pazar

Gabriel Garcia MARQUEZ - Mavi Köpeğin Gözleri






Kısa bir süre önce kaybettiğimiz  Gabriel Garcia MARQUEZ'in  Kolombiyalı ve Nobel Ödüllü yazar olduğunu biliyoruz. Hukuk ve gazetecilik eğitimlerini yarım bırakarak uzun yıllar gazetecilik yaptıktan sonra yazmaya başlamıştır.

Bloğumda daha önce -Ekim ayında- Kırmızı Pazartesi adlı romanını paylaşmıştım.

Öykülerinden oluşan Mavi Köpeğin Gözleri'ni  okumama , yazarın kitaptaki öykülerinden biri olan ''Çullukların Gecesi'ni''  Yüzyıllık Yalnızlık'a değişmem şeklindeki ifadesi neden olmuştur! 

Marquez okumak, onun bazen yarım sayfa süren cümlelerine, betimlemelerine konsantre olabilmek her zaman kolay olmuyor tabii.. Okuduğum romanları bu öyküleri kadar zorlamamıştı beni, sanırım öyküde daha sade anlatımı seviyorum. Onun için  on iki öyküden oluşan ''Mavi Köpeğin Gözleri'ni'' mutlaka okuyun diyemeyeceğim, takdir sizin!

Sonraki günlerde ''Başkan Babamızın Sonbaharı'' ile Marquez'le Fidel Castro'nun dostluğunu anlattığı ''Gabo ve Fidel'i'' okuyup sizlerle paylaşmayı umuyorum.


******


Kitaptan Alıntılar:


Sabahlığını giyinip lavabonun karşısına geçti, saçı başı birbirine karışmıştı ve traşsızdı, uyku akan gözlerini aynaya çevirdi ve bıkkınlıkla kendisine baktı. Karşısında ölü kardeşinin  y eni kalkmış halini görünce hafifçe sıçrayıp ürperdi. Bitkin suratı, bir türlü uyanamayan bakışları kardeşininkinin aynıydı. (s.61 Aynayla Sohbet adlı öyküden. )



Uzun zamandır,  çok eskilerden beri yetişkindik. O ise, her şeye rağmen, evin yaşça en büyüğüydü. O gece orada olabilir, yanımızda oturabilir, etrafı sağlıklı evlatlarıyla çevrili olarak yıldızların parıltılı nabzını hissedebilirdi. Varlıklı bir burjuvanın karısı veya bir adamın metresi olsaydı, evin saygı uyandıran hanımı olacaktı. Ama belki de bağımlılıkları veya erdemleri profilden bakınca görülmediği için düz bir çizgi gibi uzanan tek bir boyutta yaşamaya alışmıştı. Bunu yıllar öncesinden biliyorduk. Bir sabah uyanıp da onu, avluda ağzını yere yapıştırmış, toprağı sarsılmaz bir şevk ile ısırıken gördüğümüzde pek şaşırmamıştık. (s.69 Üç Uyurgezerin Çilesi adlı öyküden )




Oturduk. Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde oturduk. yanımızdan birçok ses geçti. (s.112 Çullukların Gecesi adlı öyküden )

8 Mayıs 2014 Perşembe

Güner KUTLUK - Karanlığı Söndür Baba









Sizlere Mart 2014 te yayımlanan yepyeni bir kitap tanıtmak istiyorum.

Duygu yüklü, sıcacık Anı- Öykülerden oluşuyor Karanlığı Söndür Baba.

1956 Konya-Ilgın doğumlu, eğitimci ve hukukçu yazar Güner KUTLUK'un yaşamından kesitleri aktardığı Anı-Öykülerini okurken öncelikle içimizden biri, yaşamdan korkmadan, tabulara fazla kulak asmadan, hayatı deneyimleyerek yaşamış, sonunda da başarmış diyeceksiniz.

 Anı-Öykülerle kah tebessüm edecek, kah düşüneceksiniz.Yazarın içindeki insan sevgisini, kendi doğrularına ulaşma yolundaki  çabalarını yaşayacaksınız adeta.
 
12 Eylül 1980 Dönemi öncesi ve sonrası öğrenci olanlara daha da tanıdık gelecek bazı öyküler.
Anı-Öykülerinden bazılarının başlıkları;

Ulaşılmaz Babalar,
İzler,
Orlon Dantel Masa Örtüsü, 
Ilgın'da Halkevleri,
Kürtün Günleri,
Dağ Olmak,
Karanlığı Söndür Baba...


Baygenç Ajans Yayınları tarafından yayımlanan kitap 160 sayfa. Akıcı ve sade dilde yazılmış anılar, zaman zaman şiirlerle de süslenmiş.

Keyifle okuyacaksınız...


******


Kitaptan Alıntılar:



Gezdiğim köylerde kimsenin fiyatlar hakkında bir fikri yoktu, fiyatı vicdanım belirliyordu. Para çok tatlı, kazanmak çok güzeldi... Hele bir de harman sonuna veresiye verebilsem, ya da anlayıp buğdayla, arpayla değişebilsem...Kazancımın haddi hesabı olmayacaktı. Ama ben bu değişime cesaret edemiyordum.   ( s.66 Orlon Dantel Masa Örtüsü'nden. )


Göbeğim gurbette kesilmiş, bir gurbetten başka gurbete geçiyor ömrüm, hep bir muhacirlik tutkusu, hiçbir yere gidemezsem, içim göçer  bir yerlere... Hep gurbette olurum. Bir ney gibi ayrıldığım vatan özlemiyle feryat eder dururum. Tuhaf artık Ilgın'a, Konya'ya, İstanbul'a da yabancıyım. Feryadım neye bilmiyorum...
Ah! şu benim muhacir yüreğim...    ( s.97  Kürtün Günleri'nden )
 


Bildiğim dağlarda hiç yalnız olmadım...  Zor olan kentlerde yalnız olmak, kentlerde ötekileştirilmek... Şimdi, bilmediğim bir dağda, bilmediğim yollardayım... Yalnızım... Kendime söyleyemesem de, bana isyan edip, kendi dağına çıkan yüreğimin isyanını bastırmak derdindeyim...

Herkesle yalnızsam kendimle doluyum,
Cıvıl cıvıl yüreğim,
Akortlayamıyorsam kimseye gönül telimi
Solo çeker kafam, Söyler yüreğim...

Ah! Şu benim yalnız yüreğim. Muhacir yüreğim,kendine söyleyip, kendine dinletemeyen yüreğim... Beni, olur olmaz dağlara çıkaran yüreğim, sözüm geçmez sana... Sana akıl kar eylemez... (s.108-109  Dağ Olmak'tan )





2 Mayıs 2014 Cuma

George ORWELL - Hayvan Çiftliği

 






George ORWELL, toplumsal barışçı hareketler içinde yer almış, öğretmenlik, tezgahtarlık, gazete yayın bölümü sorumlusu olarak farklı işlerde çalışmıştır.

Bloğumda daha önce yazarın ''Daralma'' adlı romanını paylaşmıştım.

  İngiliz yazarın fabl tarzında yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin dönemini, Stalinizmi hicveden siyasi bir romandır.
1945 yılında yayınlanmış, 1996 yılında geçmiş tarihler için verilen Retro Hugo ödülünü 1946 yılı için almıştır.

Çiftlik sahibinin zulmüne karşı domuz Koca Reis önderliğinde çiftliği ele geçiren hayvanların, eşitlikçi bir düzen kurmak için önce kendi kurallarını koyup daha sonra yöneticilerinin bu kurallara uymayıp  dikta rejimini yeniden getirmeleri hicvedilmiş. Önceleri boğaz tokluğuna çalışan hayvanlar bu seferde kıtlığın, ölümün pençesine düşmüşlerdir!

İbret alınacak, tüm zamanların en güzel siyasi hiciv romanı. Okurken herkes  pek çok şey anımsayacak, gülümseyecek...

Can Yayınları tarafından yayımlanan roman 152 sayfa. Akıcı, sade dil kullanılmış, Hayvan Çiftliği, George Orwell'ın Bindokuzyüzseksendört, Daralma romanları gibi okunması gerekenlerden...



******



Kitaptan Alıntılar: 



Öteki hayvanlara gerekli açıklamaları yapmakla görevlendirilen Squealer, ''Yoldaşlar!'' diye haykırdı. ''Umarım, biz domuzların bunu bencilliğimizden, ayrıcalık düşkünlüğümüzden yaptığını sanmıyorsunuzdur. Aslında çoğumuz süt ve elmadan hoşlanmayız. Ben de hoşlanmam. Bu elmalara el koymamızın tek bir amacı var, o da sağlığımızı korumak. Sütte ve elmada domuzların sağlığı açısından  kesinlikle gerekli olan bazı maddeler var. Bilim bunu kanıtlamıştır, yoldaşlar. Biz domuzlar düşün emekçisiyiz. (s.51 )


İşlerin ağırlığına karşın, hayvanlar o yazı çok da kötü geçirmediler.Tayınları Jones'un zamanındakinden daha çok değildi, ama daha az da sayılmazdı. En azından, artık doymak bilmeyen  beş insanı beslemekten kurtulmuşlardı; yalnızca kendilerini besliyor olmalarının keyfi o kadar büyüktü ki, çektikleri güçlüklere seve seve katlanıyorlardı. (s.78 )



Artık kimse Napoleon'dan yalnızca ''Napoleon'' diye söz edemiyordu; resmi bir ağızla  ''Önderimiz Napoleon Yoldaş'' denmesi gerekiyordu. Domuzlar ise ona Tüm Hayvanların Babası, İnsanların Korkulu Rüyası, Koyunların Koruyucu Meleği, Yavru Ördeklerin Can Dostu gibi unvanlar bulmakta yarışıyorlardı. (s.106 )


Nisan ayında Hayvan Çiftliği'nde  Cumhuriyet ilan edildi. Bir başkan seçmek gerekiyordu. Tek aday olan Napoleon oybirliğiyle başkan seçildi. Aynı gün, Snowball'un Jones'un suç ortağı olduğuna ilişkin ayrıntılı bilgileri gün ışığına çıkaran yeni belgeler bulunduğu açıklandı. Belgeler, Snowball'un, hayvanların ilk başta sandıkları gibi  yalnızca Ağıl Savaşı'nın kaybedilmesi için savaş hilesine başvurmakla kalmadığını, açıktan açığa Jones'un safında dövüştüğünü ortaya koyuyordu. (s.127 )