31 Aralık 2014 Çarşamba

Okşan AYBAŞ - 2015 HOŞGELDİN...




        Yeni bir yıl... Adettendir, hoşgeldin diyelim 2015'e .

Hoşgeldi, sefa geldi.

Yaşadığımız her günün, aldığımız nefesin, sevdiklerimizin  değerini bilelim. Mutlu olalım, mutluluk verelim.
İstediklerimizi gerçekleştirmeye, kendimizi geliştirmeye, yenilemeye devam edelim.

Sahip olduklarımızın değerini bilelim. Hayat çok güzel, tadını duyumsayalım.

Yine barışa, adalete, refaha hasret insanlar, ülkeler olacak. Sağlıklarını, sevdiklerini kaybedenler de  ne yazık ki. Keşke iyi dileklerimiz yeterli olabilseydi...

Gönlünüzce geçsin 2015. Sağlıkla, mutlulukla kalın...    31.12.2014
                                                                                                       
                                                                                                        Okşan AYBAŞ


30 Aralık 2014 Salı

Gabriel Garcia MARQUEZ - Başkan Babamızın Sonbaharı





  17.4.2014 te 87 yaşındayken ölen Kolombiyalı yazar Marquez, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır. 

   Yaşamını gazetecilik yaparak sürdürmüştür. 1967 yılında yayımlanan Yüzyıllık Yalnızlık en bilinen eseridir. Son otuz yıl boyunca Meksika'da yaşayan yazarın romanlarında hayal gücünün zenginliği şiirsel anlatımla adeta süslenmiştir.

Marquez okuyabilmek için önce okumaya karar vermek, daha sonra kesintisiz betimlemeleri ile nokta koymaksızın virgüllerle uzun anlatımlarına uyum sağlayabilmek gerek bence.

Bloğumda daha önce Ekim 2013 te Kırmızı Pazartesi, Mayıs 2014 te Mavi Köpeğin Gözleri adlı kitaplarını tanıtmıştım. Mart 2014 te ''Veda Mektubu'nu'' paylaşmıştım. Daha sonra basında veda mektubunun kendisi tarafından yazılmadığı iddiaları yer aldıysa da, işin doğrusu nedir bilemiyorum.

Başkan Babamızın Sonbaharı keyifli bir roman. Yaşı 107'yle 232 arasında, hepsi yedi aylık doğmuş 5000 çocuklu bir diktatör, Ülkesindeki saatler bile onun isteğine göre ayarlanıyor. Okuma yazma bilmeyen diktatörün garip korkuları varsa da,  kayıtsız şartsız ülkeye ve ülkesinde yaşayanlara mutlak hakim.
Hayalgücü bu ya, sınırsız işte...

Bugüne kadar G.G. Marquez hiç okumadıysanız, Kırmızı Pazartesi'yle başlamak daha rahat okumanızı, yazarın anlatımına alışmanızı sağlayacaktır.



******


Kitaptan Alıntılar:


... yarın öbür gün ağzımdan yel alsın ya altındaki koltuğu çekiverirlerse, seni kilise kapılarında ona buna el açarken görmek istemem, hiç değilse şarkı söylemeyi becerebilseydin, piskopos, kaptan falan  gibi  bir şey olsaydın, ama ola ola general oldun, komut vermekten başka bir şey gelmez elinden, devlet parasından artanı güvenli bir yere gizlemesini öğütlemişti oğluna... (s.64 )


...yönetimi süresince her gece yaptığı gibi  nöbetçileri saydı, kilitleri yokladı, kuş kafeslerini örttü, ışıkları söndürdü, saat on ikiydi, ulus erinç içinde, dünya uykudaydı, fener ışıldağının, tez geçici şafaklarından vuran ışık dilimleri arasında yürüyerek karanlık yapıyı aştı, yatak odasına vardığı, gerektiğinde hemen erişebileceği bir yere astı lambasını, üç sürgüyü sürdü, üç sürgüyü kilitledi, üç kolu indirdi, oturağa çöktü...(s.111)



...yazgıya karşı çıkılmaz, diyorlardı, değil mi ki çocuk, nefesli saz çalmak dışında her şeyin üstesinden gelebilir, diyorlardı, bu arada bir sirk falcısı, yeni doğmuş bebeğin avucunda hiç çizgi olmadığını fark etmiş, bunu ilerde kral olacağına yormuştu, dediği de çıkmıştı işte,.. (s.129)




22 Aralık 2014 Pazartesi

Orhan VELİ - Yalnız Seni Arıyorum

                                                        

  Bloğumda daha önce de mektup türünden eserler paylaşmıştım.  Paylaştıklarımın arasından en çok Kafka' nın Baba'ya Mektuplarından etkilendiğimi söylemeliyim. 

Aslında mektuplarla sevdiğimiz, merak ettiğimiz kişileri daha yakından tanımak hoşuma gidiyor. ''Yalnız Seni Arıyorum'u'' okurken Orhan Veli'nin sevgilisi Nahit Hanıma yazdığı mektuplarla şairi daha yakından tanıma fırsatım oldu. Şairin bazı şiirlerinin ilk halini okuyor, yaşadığı dönemin İstanbul'una, edebiyat dünyasına tanıklık ediyorsunuz.

Orhan Veli'nin otuzaltı yaşında belediyenin kazdığı bir çukura düştükten birkaç gün sonra öldüğünü biliyordum ama kışın ayağına ayakkabı, üstüne palto alamayacak, pul parası bulamayacak kadar yoksulluk içinde olduğunu bilmiyordum. 
Mektuplar duygu yüklü, samimi. İstanbul'dan Ankara'ya gidememek, sevgiliye ulaşamamak nasıl bu kadar imkansız olur, bugünün algısıyla anlamak zor tabii.

Her ne kadar mektup türü okumayı sevip, mektupları yazan kişiyi daha iyi tanımamıza yol açan belgeler deyip yayımlanması gerektiğini savunsam da; bu kez Orhan Veli'nin mektuplarını okurken ikilem yaşadım doğrusu. Muhtemelen duygu dünyasının bu kadar açıkça bilinmesinden şair de rahatsız olurdu

YKY tarafından yayımlanan kitap,165 sayfa, mektupseverlere duyurulur!


******


Kitaptan Alıntılar:


Hayatımızın hiç düşünmeden feda edebileceğimiz seneleri o kadar çok mu? Ömrümüzü hep böyle birbirimizden uzak mı geçireceğiz?  Sen belki yine bu kadere boyun eğmenin de güzel bir şey olduğunu söyleyeceksin. Ne lüzumu var bu türlü avunmalara? Bir arada olsak daha iyi değil mi? ( 61)


İki gündür Boğaz'da bir sonbahar havası var. Bu da hüznümü arttırıyor. Bilmediğim bir maceraya, çok büyük bir maceraya atılmak istiyorum. Aşk falan zannetme. Katiyen değil. Aşkla beraber kendimi de dünyayı da unutmak istiyorum. İstiyorum ki dünya da beni unutsun. Sefil olmak, perişan olmak, sürünmek hiçbiri bir şey değil. Ölmek de hiçbir şey değiştirmez.  (s.83 )


İsterdim ki mektubunu alır almaz sana müspet bir cevap vereyim ve hemen Ankara'ya gelebileyim. Ama vaziyetimi bir düşün.İki günden beri yağan yağmura ve soğuğa rağmen üstümde beyaz bir ceket var. Pabucum yok, gömleğim yok, kravatım yok, pardösüm yok. Bu kıyafatle Ankara'ya gelebilir miyim? Gerçi senin yanında olmadığım zamanlar sokağa çıkmam. Fakat hiç kimseye görünmeden Ankara'ya gelip gidebilecek miyim?  (s.90 )



18 Aralık 2014 Perşembe

PLATON - Sokrat' ın Savunması




  Platon (M.Ö yaklaşık 428-348) yılları arasında yaşamış, Antik Yunan filozofu, matematikçi ve edebiyatçısıdır. Asıl adı Aristokles'tir.

Platon, hocası Sokrat'ı tanıdıktan sonra felsefeye yönelmiştir.

Sokrat'ın göklerde olan bitenle uğraştığı, yerin dibinde olanları araştırdığı, yanlışı doğru gibi gösterdiği, Tanrı tanımadığı, insanları kandırdığı suçlamalarıyla yargılanırken yaptığı savunmayı içerir kitap. Sokrat savunmasını yaparken aynı zamanda sorduğu sorularla kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmeye çalışmıştır.

Dünya Klasikleri arasında yüzyıllardır yer alan bu eseri felsefe sevenlere, sade dille etkili savunma nasıl yapılmış diye merak edenlere  öneriyorum.

Elimdeki kitap sadece kırk altı sayfa, Sosyal Yayınları tarafından yayımlanmış.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


  Asıl bilen, Atina hakimleri, belki yalnız tanrıdır; o sözü ile de insan bilgisinin büyük bir şey olmadığını, hatta hiçbir şey olmadığını göstermek istemiştir; Sokrates demiş olması ancak bir söz gelişidir; ''Ey insanlar! Aranızda en bilgesi, Sokrates gibi bilgeliğinin gerçekte bir hiç olduğunu bilendir'' demek istemiş. İşte böylece Tanrının sözünü düşünerek yer yer dolaşıyor, yurttaş olsun yabancı olsun bilge sandığım kimi bulursam konuşup soruyorum; bilge olmadıklarını anlayınca da tanrı sözüne hak vererek bilge olmadıklarını kendilerine gösteriyorum.  (s.18 )


  Evet, benim vazifem, size parayla erdemin elde edilemeyeceğini, paranın da genel olsun özel olsun her türlü iyiliğin de ancak erdemden geldiğini söylemektir. Ben bunları öğretmekle gençleri doğru yoldan ayırıyorsam, zararlı bir insan olduğumu kabul ederim. Ama biri gelip öğrettiğim şeylerin bunlar olmadığını iddia ederse yalan söylemiş olur. Bu noktada Atinalılar, Anytos'a ister inanın ister inanmayın, hakkımda ister beraat hükmü verin ister vermeyin; her durumda, iyice bilin ki, bir değil binkere ölmem gerekse bile, yolumu asla değiştirmeyeceğim.  (s.29 )


  Şimdi, ey beni mahkum edenler! Size bir kehanetimi söylemek isterim; çünkü ben şimdi hayatın, öyle bir anında bulunuyorum ki, burada insanlar ölmezden önce kehanet gücüne erişirler. O halde benim katillerim olan sizlere haber vereyim ki, ölümümden çok geçmeden, bana verdiğiniz cezadan daha ağır bir ceza sizi beklemektedir.  (s.43 )



16 Aralık 2014 Salı

Maksim GORKİ - Benim Üniversitelerim




  Gorki ''Çocukluğum'', ''Ekmeğimi Kazanırken'' ve ''Benim Üniversitelerim'' adlı romanlarından oluşan seride kendi yaşamını anlatır.

   Serinin son kitabı olan ''Benim Üniversitelerim'de'' yazar sanıldığının aksine Üniversite yaşamını değil, bir arkadaşının önerisiyle gittiği Kazan'da kaldığı öğrenci evinde ve çalıştığı fırındaki yaşamını üniversite gibi değerlendirerek anlatır. Onca yokluğa rağmen okuma, öğrenme tutkusu Gorki'yi üniversite öğrencilerinin gizli toplantılarına katılıp tartışmalarda siyaseti, hayatı irdeleyip sorgulamasına yol açar.

  Küçük yaşta öksüz kalan Gorki, çalışmak zorunda kalmıştır. Okuma tutkusunun sonucu sonraki yıllarda yayınlanan ''Çelkaş'' adlı öyküsü ile meşhur olmuştur.

''Gorki'' Rusça ''acı'' demek olup, yazarın acıyla geçen yaşamı nedeniyle kullandığı takma adıdır. Gerçekçilik ve Çarlık karşıtı düşünceleriyle yazdığı meşhur ''Ana'' adlı eserini Rus Devrimine adamıştır.

  Kendi ortaokul- lise yıllarını hatırlıyorum da, Gorki'nin ''Ana'sını'' okumayan öğrenci herhalde yoktu. Fırsat bulup tekrar okumayı isterim doğrusu!
Klasikleri okumayı seviyorum. Günümüz Türk ve Dünya Edebiyatı eserlerini okurken arada okuduğum Dünya Klasikleri beni mutlu ediyor. Edebi açıdan ne kadar doyurucu olduğu ise tartışmasız.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


Öfkeyle uluyan rüzgarın küçücük parçalara böldüğü gri göğün yeryüzünü buzdan toz yığınlarının içine gömmek için alçalır gibi göründüğü fırtınalı bir geceydi. Yeryüzünde hiç bir canlı kalmamış, güneş bir daha doğmamak üzere batmış gibiydi sanki.  (s 45-.46 )


Bütün bu dönem boyunca ''akıllıca ve sonsuz doğru'' olarak kabul ettiğim şeylerin tohumlarını ekmek için vazgeçilmez bir arzuyla doluydum. İnsanlarla kolayca anlaşan biri, canlı bir konuşmacıydım; imgelemim, kişisel deneylerim, gerekse okuduğum kitaplarla uyarılmıştı. En önemsiz, en doğal olaydan ''görünmez ipliğin'' halkaları ve düğümleri çevresinde kurulmuş ilginç bir öykü yaratabilirdim. (s.79 )


Bu insanlar arasında çok mutluydum ve akşam sohbetlerinde çok şey öğrenmiştim. Romas' ın getirdiği her sorun güçlü bir ağaç gibi köklerini yaşama özüne salıyor ve orada onun kadar güçlü başka bir ağacın kökleriyle karışıyor gibi geliyordu bana. Her dal canlı düşünce çiçekleriyle, etkili sözcüklerden oluşan düşünce yapraklarla doluydu. Kitapların insanı  canlandıran ölümsüzleştiren suyunu içerek belirli bir ilerleme gösterdiğimi anlamaya başlamıştım. (s.144 )