30 Haziran 2015 Salı

Sibel K. TÜRKER - Hayatı Sevme Hastalığı





  Benim Bütün Günahlarım ve Öykü Sersemi'nden sonra  bu kez de sizlerle Sibel K. TÜRKER'in 2013 Yunus Nadi ve 2012 Duygu Asena Roman Ödülleri'ni alan romanını paylaşacağım.

Romanın kahramanı Ayda, yetimhanede büyümüş, annesini sonraki yıllarda tanımış, hayatını film seslendirmeleri yaparak-daha sonraları da şarkı söyleyerek- kazanan bir kadın. Onun aşkıyla değer bulduğunu hissettiği sevgilisi Gurur'un yaşamından ansızın çıkıp kayıplara karışmasıyla hayatı alt üst olur.
Komşusu  Neşe'nin hikayeleriyle birlikte Ayda'nın yaşamı,  aşkı, ölümü, yazgıyı sorgulaması, Gurur'la birlikte  Ayda'yı kaybettiğini düşünmesi okura çok güzel yansıtılmış.
Aşkın kaybıyla birlikte yaşama direncinin düşmesi,  ateşli hastalığın etkisinde geçen zor günler ve Ayda da küllerinden doğacaktır elbet.

Hayatı Sevme Hastalığı'nı okurken sizde Ayda ile birlikte kendinizi, aşkı, acılarınızı,  kısaca yaşamınızı   sorgulayacaksınız. Farklı yaşamlarda da yaşananlar aynıymış diyeceksiniz!

 Romanın kurgusu, dili, akıcılığı gerçekten güzel, ödülleri ve okunmayı hak ettiğini göreceksiniz.
Bu romanı okumanızı, bilhassa kadın okurların okumasını ısrarla öneriyorum...

Bende Sibel K. TÜRKER okumaya devam edeceğim tabiiki!

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


Hastalık, ruhun dışarı çıkmayı, böylece senin eskimiş, köhne bedeninden ayrılıp başına buyruk gezip dolaşmayı istemesinden başka bir şey değil. Ve sanıyorum ayrılk da bir hastalık.   (s.13 )


Neşe diyor ki: ''Ben küçükken babamı Allah zannederdim. Ve annemim öğrettiği Arapça duaları da babamla aramızdaki gizli bir dilin başlangıç cümleleri sanırdım. Annem bu dili biraz bilirdi. Abim anlar ama knuşamazdı. Sofraya ailece otuduğumuzda ve babam benden ekmeği uzatmamı istediğinde mesela, öyle utanırdım ki içimden Fatiha okuyarak verirdim ekmeği babama. Yani o gizli dili öğrenmeye başladığımı duysun ve bana bir işaret göndersin, mesela gülümsesin, diye.   (s.104 )


Kadınlar her şeyi çocuklaştırarak severler. Aptalca ama bu böyle. Renkleri, çiçekleri, böcekleri, gökyüzünü, babalarını, bedenleri, ruhları, evlerini, kendilerini... Sevmek bir kadın için hükmetme sanatıdır ve en iyi de çocuklara hükmedilir. Bu durumda yeryüzüne gelmiş tüm erkekleri seven tüm kadınlar onları cenin pozisyonuna getirerek belli bir yaşa kadar büyütür, sonra da öbür dünyaya gönderirler.   (s.113 )


Neticede Gurur, ökseye tutulmuş kuş gibi aylarca içimde yaşamış, benden beslenmiş, kanımı, canımı emmiş ve şimdi de özgürlüğünü kazanarak uçup gitmişti. Hapishanemi saygısızca kullanmış, içine etmiş ve hiç bir şey ödemeden de gidivermişti. Kafesin kapısını ne zaman ve neden açtığımı hatırlamıyordum; belki de sahneye çıktığım gece olmuştu bu.  (s.235 )




                                                                                  

3 Haziran 2015 Çarşamba


''Gitmek'' sadece bir eylemdir.
''Unutmak'' ise kocaman bir devrim...

Saygıyla anıyoruz Nazım Hikmet'i..