24 Haziran 2016 Cuma

Roman GRAF - Bay Blanc





  İyi ki okumuşum dediğim bir roman.. Ayrıntı Yayınlarının indirimli yayınlarından, son aldıklarımdandı.
 
  Kitabın arka kapağındaki açıklamayı ilginç bulmuştum. Daha önce okumadığım İsviçreli 1978 doğumlu Roman Gray'in ilk romanı ve birkaç tane de ödül almış. 2008 Studer/ Ganz Ödülü, 2009 Mara_Cassens Ödülü ve 2010 'da en umut vadeden yazarlara verilen Bremer Edebiyat Ödülü.

  Hep duyarız en prestijli vatandaşlık, İsviçre vatandaşlığı, pasaportları bile kimlik kartı gibi, vatandaşlarının kabul edilmeyeceği ülke yok diye..
İşte Roman Gray'de İsviçreliliği, düzenli, sakin ve steril yaşamı takıntı hale getirmiş Bay Blanc'ı anlatıyor bize. Orta yaşlardan yaşlılığını nasıl yaşadığına kadar. Tabii annesi ve hayatındaki diğer iki kadın olan eşi Vreni ve üniversite yıllarındaki sevgilisi Heike'yle birlikte.
 
 Pek çok ödül almış bu ilk romanı ben çok beğenerek, keyif alarak okudum. Okumanızı öneririm..

  Keyifli okumalar..


******


Kitaptan Alıntılar :


  Birisi ona tavsiyede bulunsa ya da bir psikolog mutlaka tatile çıkmasını önerse bile, ne işe yarayacaktı ki bu? Annesi ölmüştü, hiçbir şey onu geri getiremezdi. Üstelik hayatı boyunca İsviçre'den sadece bir kez ayrılmış, Cambridge'te geçirdiği dönem de esasen hayatında hiç iz bırakmamıştı. Onlarca yılı İsviçre'de geçirdikten sonra, yurtdşına çıkmayı eskisine oranla zaten pek canı istemezdi, annesi öldüğü için bunu yapacak gücü de zaten kendinde bulamazdı. (s.38 )


  Titremeye karşı koyamıyordu. Kendini yere bıraktı,dizlerinin üzerine çöktü, çiçek saksısını huşu içinde mezarın üstüne koydu. Yüzüğü eline alıp konuşmaya başladı. Heike'nin onu duyabileceğinden emindi, bir yerlerde onu duyuyor olmalıydı. Heike'yi çok net bir biçimde hatırlarsa, Heike yanında oluyor, o zaman Bay Blanc yalnız kalmıyordu. Anıları kuvvetliydi ve ona güç veriyordu. (s.130 )


 İşte o anda Bay Blanc, bütün bunları özlemeye başladı. Hatta o eğri büğrü kaldırımları ve köpek pisliklerini bile özlemişti. Polonya'nın kaldırımlarını İsviçre'nin temiz, güvenli kaldırımlarına tercih ederdi. İsviçre' deki kaldırımlar dar ve temizdi, insanlar tek başlarına yürürdü, okakta size karşıdan yaklaşanlar ise cesetlerden farksızdı. ( s.138 )





 

14 Haziran 2016 Salı

Yeni Kitaplarım Geldi...

  
  Daha geçen hafta kitaplığımda okunmayı bekleyen kitaplarımın çokluğundan yenilerini almamalıyım diye karar vermişken, Ayrıntı Yayınlarının cazip indirimini de kaçıramazdım doğrusu!
     
     On sekiz tane daha birbirinden güzel olduğunu umduğum kitabım oldu. Ayrı ayrı dokunmak, arka kapaklarındaki yazıları, bazılarının önsözlerini okumak, bir kaç gün boyunca hepsini elimin altında tutup adeta yörüngemden çıkarmamak harikaydı.

     Kitaplığımda okunacaklar sırasına koymadan önce sizlerle de paylaşmak istedim.

Bol kitaplı günlerimiz olsun, keyifli okumalar..  
                                                   
                                                                                                   Okşan AYBAŞ
               
    
      

Haruki MURAKAMİ - Kadınsız Erkekler

 

 Haruki Murakami' nin daha önce İmkansızın Şarkısı romanını okumuştum. Sinemaya da aktarılmış ancak izleme fırsatım olmadı.

 Sürrealizmin yaşayan en ünlü yazarlarından olan Murakami'nin en ilginç özelliklerinden biri de nerede ve hangi mevsimde olursa olsun her gün 10 km. koşması ve yazacağı cümleleri koşarken oluşturması. 

   Bol ödüllü Japon yazarın (1949 Kyoto doğumlu)  2006 da yayınlanan 1Q84 adlı romanı için insanlar her yerde kuyruğa girmiş, çok ses getiren bir kitap olmuştu.
 
''Herkesin okuduğu şeyleri okursanız, herkes gibi düşünürsünüz.''  
                                                                                            H.Murakami 


  Bu sözü düşünmeye değer, değil mi?

  Kadınsız Erkekler'de yedi tane öykü var. Kadını olmayan, bir şekilde hayatından çıkmış olan erkeklere dair. Bu kadar sade, etkileyici, sıradışı öyküler, romanlar yazmak gerçekten de Murakami' nin işi. H. Murakami' nin eserlerinden okumadıysanız, mutlaka okuyun derim naçizane.


  Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


   Yirmi yaşımdaki halime dönüp baktığımda, hatırladığım, ölesiye bir tek başınalık duygusu, aşırı bir yalnızlık hissiydi. Ne bedenimi ve yüreğimi ısıtacak bir sevgilim, ne de içimi dökebilecek bir arkadaşım vardı. Bir günü ne yaparak geçirmem gerektiğini bilmiyordum, geleceğimle ilgili şekillenmiş bir vizyonum da yoktu. Kendi içimde derinlerde bir yere hapsolmuş gibiydim. Bir hafta boyunca kimseyle konuşmadığım bile oluyordu. B durum bir yıl kadar sürdü. Uzun bir yıldı. O dönemin içimde değerli büyüme halkaları oluşturan sert bir kış olup olmadığını, ben bile bilmiyordum. ( Yesterday adlı öyküden  s.78 )


  Yaşamı boyunca ne başarılı olabilmiş ne de bir şey üretebilmişti. Mutlu edebildiği biri olmamıştı, kendisi dahil. Mutluluğun ne olduğundan, ne anlama geldiğinden bile emin değildi. Acı, kızgınlık, hayal kırıklığı, vazgeçiş gibi duyguların hiçbirini algılayamıyordu. Elinden gelen tek şey, derinlik ve ağırlığını yitirmiş yüreği fırıl fırıl uçup bir yerlere gitmesin diye onu sımsıkı bağlayacak bir yer bulabilmekti. ( Şehrazat adlı öyküden..  s. 147 )
  

7 Haziran 2016 Salı

Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ - Yeraltından Notlar





  Yoğun okuduğum dönemlerde ard arda Dünya Klasiklerinden okuyup ne çok tad alırdım.. Özlemişim. Daha önce elime kötü çevirisi geçip okuyamadığım Dostoyevski' nin bu kez İş Bankası Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisinden aldığım Yeraltından Notlar'ını okumam doğru seçim oldu doğrusu.
 
  Okumaktan tad almanın, devamında iyi okur olabilmenin ön koşulu Rus Edebiyatı ve Dünya Klasikleriyle okumaya başlamakmış gibi geliyor bana. En azından bende öyle olmuştu!

  Dostoyevski diğer romanlarında olduğu gibi Yeraltından Notlar'da da roman kahramanının iç dünyasını, çelişkilerini, dünyadan soyutlanmış yaşarken iç çatışmalarını çok güzel yansıtmış. 

 Özellikle Suç ve Ceza ve Öteki okuduklarımın arasında en beğendiklerimdendir. 

 Keyifli okumalar..


******


Kitaptan Alıntılar :


  Keşke tembellik yüzünden hiçbir şey yapamasaydım. Tanrım, o zaman kendime ne büyük saygı duyardım. Tembellik de olsa belirli bir özelliğe sahibim, buna eminim diye kendime saygı duyardım. (s.21 )


  Biz Ruslarda, genel olarak şu manasız, aklı yıldızlarda Fransız  veya Alman romantiklerine rastlayamazsınız; hele Fransızlar, bütün Fransa barikatlarda can vermek üzere olsa, nezaket için olsun değişmez, ömürlerinin sonuna kadar aptal aptal yıldızlara şarkı söylemeye devam ederler. Bizde, Rus toprağında aptal bulunmadığını biliyoruz; Alman diyarlarından farkımız da budur.  ( s.50 )


  Henüz on altı yaşında olduğum halde kabuğuma çekilmiş, onları hayretle inceliyordum; daha o zamanlar bile görüşlerinin darlığı, uğraştıkları şeylerin, oyunlarının, konuşmalarının manasızlığı beni hayrete düşürüyordu. O kadar önemli olayları fark edemedikleri, insanı etkileyen, hayrete düşüren konulara ilgisiz kaldıkları için, ister istemez onları kendimden aşağı saymaya başladım.  ( s. 72 )