30 Aralık 2014 Salı

Gabriel Garcia MARQUEZ - Başkan Babamızın Sonbaharı





  17.4.2014 te 87 yaşındayken ölen Kolombiyalı yazar Marquez, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır. 

   Yaşamını gazetecilik yaparak sürdürmüştür. 1967 yılında yayımlanan Yüzyıllık Yalnızlık en bilinen eseridir. Son otuz yıl boyunca Meksika'da yaşayan yazarın romanlarında hayal gücünün zenginliği şiirsel anlatımla adeta süslenmiştir.

Marquez okuyabilmek için önce okumaya karar vermek, daha sonra kesintisiz betimlemeleri ile nokta koymaksızın virgüllerle uzun anlatımlarına uyum sağlayabilmek gerek bence.

Bloğumda daha önce Ekim 2013 te Kırmızı Pazartesi, Mayıs 2014 te Mavi Köpeğin Gözleri adlı kitaplarını tanıtmıştım. Mart 2014 te ''Veda Mektubu'nu'' paylaşmıştım. Daha sonra basında veda mektubunun kendisi tarafından yazılmadığı iddiaları yer aldıysa da, işin doğrusu nedir bilemiyorum.

Başkan Babamızın Sonbaharı keyifli bir roman. Yaşı 107'yle 232 arasında, hepsi yedi aylık doğmuş 5000 çocuklu bir diktatör, Ülkesindeki saatler bile onun isteğine göre ayarlanıyor. Okuma yazma bilmeyen diktatörün garip korkuları varsa da,  kayıtsız şartsız ülkeye ve ülkesinde yaşayanlara mutlak hakim.
Hayalgücü bu ya, sınırsız işte...

Bugüne kadar G.G. Marquez hiç okumadıysanız, Kırmızı Pazartesi'yle başlamak daha rahat okumanızı, yazarın anlatımına alışmanızı sağlayacaktır.



******


Kitaptan Alıntılar:


... yarın öbür gün ağzımdan yel alsın ya altındaki koltuğu çekiverirlerse, seni kilise kapılarında ona buna el açarken görmek istemem, hiç değilse şarkı söylemeyi becerebilseydin, piskopos, kaptan falan  gibi  bir şey olsaydın, ama ola ola general oldun, komut vermekten başka bir şey gelmez elinden, devlet parasından artanı güvenli bir yere gizlemesini öğütlemişti oğluna... (s.64 )


...yönetimi süresince her gece yaptığı gibi  nöbetçileri saydı, kilitleri yokladı, kuş kafeslerini örttü, ışıkları söndürdü, saat on ikiydi, ulus erinç içinde, dünya uykudaydı, fener ışıldağının, tez geçici şafaklarından vuran ışık dilimleri arasında yürüyerek karanlık yapıyı aştı, yatak odasına vardığı, gerektiğinde hemen erişebileceği bir yere astı lambasını, üç sürgüyü sürdü, üç sürgüyü kilitledi, üç kolu indirdi, oturağa çöktü...(s.111)



...yazgıya karşı çıkılmaz, diyorlardı, değil mi ki çocuk, nefesli saz çalmak dışında her şeyin üstesinden gelebilir, diyorlardı, bu arada bir sirk falcısı, yeni doğmuş bebeğin avucunda hiç çizgi olmadığını fark etmiş, bunu ilerde kral olacağına yormuştu, dediği de çıkmıştı işte,.. (s.129)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder