25 Haziran 2014 Çarşamba

Hermann HESSE - Gençlik Güzel Şey








Nobel ödüllü yazar Hermann Hesse'nin öykü kitabı. Öncelikle adı kulağa çok hoş geliyor; Gençlik Güzel Şey gerçekten de!

Can Yayınları tarafından yayımlanan kitabın elimdeki ikinci baskısı ve 278 sayfa. Almanca aslından Behçet Necatigil ve Kamuran Şipal tarafından çevrilmiş ki, okumayı  keyifli kılıyor.

Kitapta  onbir tane öykü var. Öykülerin hepsi birbirinden güzel. Otobiyografik özellikler taşıyan öykülerde başrol ''doğanın!''  Yazarın kasabada geçen çocukluk, gençlik yılları, aşk heyecanları ustaca anlatılmış.

Gençlik Güzel Şey adlı öyküyü okurken öyle kaptırmışım ki kendimi, öykü değil de roman okuduğumu zannedip öykünün bitmesinden hiç hoşlanmadım doğrusu. Diğer öykülere haksızlık etmeyeyim, hepsi birbirinden güzel aslında.

Öyküleri okurken bazen bir çocuğun bazen de bir gencin iç dünyasındaki heyecanları, üzüntüleri, sevinçleri hissedeceksiniz.

H. Hesse'nin daha önce Bozkırkurdu ve Siddhartha adlı eserlerini okumuştum.
 ''Gençlik Güzel Şey'i'' yazın sıkılmadan güzel birşeyler okuyayım diyenlere ve doğaseverlere öneriyorum.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


Dağ eteğine yaslanmış, sarmaşıklı duvarlar arasındaki küçük bahçede hoş ikindi güneşi temiz yollara, sarkıt kalker süslerine, yarı dolu su fıçısına, güzelim renklerle ışıldayan çiçek öbeklerine vurup parlıyor, her şey sanki gülüyordu. Rahat koltuklara kurulmuş,  veranda da oturuyorduk. Yabani yaseminlerin büyük, saydam yaprakları arasından süzülen güneş verandaya buğulu, ılık, açık yeşil vuruyor, birkaç arı uyuşuk ve sarhoş halde vızıldayarak uçuşuyor, yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Babam, evime ocağıma dönmüş olmama şükretmek için, başı açık, ''Babamız '' duasını okumaya başladı; ellerimizi kenetlemiş, sessizce duruyorduk.  ( Gençlik Güzel Şey adlı öyküden  s.34 )


Yaşantılar, yaşantıları çekip getiriyor ve hepsini anımsıyorum yeniden. Çam ormanındaki olay da aralarında bunların. Çayın öte yakasındaydı orman. Bir gün Brosi'yle karşıya geçtik, karacaları görelim diye içimiz gidiyordu. Geniş ormandan içeri daldık. Boyları neredeyse göğe ulaşan dümdüz ağaç gövdeleri arasındaki kaygan esmer toğrağa ayak bastık. Ama ne kadar ormanın derinliklerine sokulursak sokulalım, tek bir karacaya rastlamadık. Çıplak çam kökleriarasında  bir sürü kaya parçasıyla  karşılaştık. ( Çocukluk Günleri adlı öyküden  s.172 )


Önümdeki güzelim iki tatil ayının birkaç günü parmaklarımın arasından kayıp gitmişti. Gönlü şen bir bilge gibi vadilerde, rahat ve çevik, sağı solu dolaşıyordum; ağzımda bir puro, kasketimde gelincik çiçeği gibi bir toka, yanımda yarım kilo kiraz, cebimde iyi kötü bir kitapçık. Çiftlik sahipleriyle akıllıca sözler ediyor, tarlada çalışanlar gördükçe dostça selamlıyordum kendilerini. Büyük küçük şenliklere, toplantılara,şölenlere, vaftiz törenlerine katılıyor, geceleri Bock birası içmek için yapılan davetleri geri çevirmiyordum; bazen ikindi üzeri rahiple oturup  bir kadeh bir şey içiyor, fabrika sahipleri ve su müstecirleriyle alabalık avlamaya gidiyordum. ( Mermer Atölyesi adlı öyküden  s.246 )





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder