1 Ocak 2014 Çarşamba

John FOWLES - Koleksiyoncu




Nihayet John Fowles okuyabildim!

Bundan birkaç ay önce yazarın ünlü kitabı ''Büyücü'''yü ısrarla okumaya çalışmış ama kitabın üçte biri kadarını okuyup pes etmiştim. Her iki kitap da Ayrıntı Yayınları tarafından basılmış ama Büyücü  o kadar küçük puntoyla yazılmıştı ki; gözlük ve büyüteç kullanmama rağmen yediyüzküsur sayfalık romanı okuyamamıştım. Bu ön bilgiyi gözlerine güvenenler için verdim ki, o muhteşem roman da okunmalı!

John FOWLES (1926-2005) yılları arasında yaşamış ünlü bir İngiliz yazar. Koleksiyoncu ilk romanı olup, bu romanı ile ünlenmiştir. Yazar romanlarında mit ve gizemi varoluşçuluk, gerçekçilikle  birleştirmiştir.
Anlatımı güçlü, roman karekterleri de çok inandırıcı gerçekten.

Koleksiyoncu, yirmibir yaşına henüz girmiş, Vergi Dairesinde çalışan, halası ve eniştesi tarafından büyütülmüş ve  müşterek bahisten yüklü bir para kazanınca, dünyasını değiştirmeye karar veren biri.

 Uzaktan takip edip aşık olduğu resim öğrencisi Miranda'yı kaçırarak onu tutsak eder. Aralarında kültürel ve sosyal sınıf farkını lehine kullanmaya çalışan  Miranda'nın tutsaklığı ve  kelebek koleksiyoncusu Ferdinand'ın arasındaki olaylar, bir psikolojik gerilim romanından çok daha öte. 

Fowles'ın anlatımı çok çarpıcı. Okuyan herkese farklı şeyler düşündürteceğine inanıyorum. Kitabın açık özetini yazmayacağım gibi, sonunu da açıklamayacağım ama sonunun da bende şok etkisi yarattığını söylemeden edemeyeceğim.

Bazı kitaplar herkes tarafından okunmayı hak ediyor, Koleksiyoncu'da  öyle...


******


Kitaptan Alıntılar:


Olmasını istediği kişi benden farklıydı, asla olamayacağım biri. Örneğin, resim toplayabileceğimi söylediği gece epeyce kafa yordum, kendimi resim koleksiyonu yaparken düşledim, insanların onları görmek için geldikleri, resimlerin duvarları süslediği kocaman bir evin sahibi olarak. Miranda'da oradaydı tabii ki. Ama bunun aptalca olduğunun da farkındaydım; asla kelebekten başka bir şey biriktiremezdim. (s.76 )


Beni deli ediyor, bana çevresinde dans etmek, keyfini kaçırmak, serseme çevirmek, şaşırtmak arzusu veriyor. Öylesine yavaş kavrıyor, imgelemi öylesine zayıf, öylesine cansız ki. Bembeyaz, çinko asit boyası gibi. Üzerimde bir çeşit zorbaca hüküm sürdüğünün farkındayım. Beni değişkenliğe, rol yapmaya, hava atmaya zorluyor. Zayıf insanların tiskindirici zorbalığı. ( s.123 )


Sıra sıra kelebekler arasındaki bir örnekten başka bir şey değilim. Hizayı bozduğum zaman bana kin besliyor. Ölü olmam gerekiyor; iğnelenmiş, hiç değişmeyen, sürekli güzel. Güzelliğimin kısmen canlı olmamdan kaynaklandığını biliyor, ama ölü beni istiyor. Beni canlı ama ölü arzuluyor.  (s.194 )


Eğitimsiz ve cahilden nefret ediyorum. Kendini beğenmişten ve sahteden nefret ediyorum. Kıskançtan ve kızgından nefret ediyorum. Kabadan, sıradandan ve alçaktan nefret ediyorum. Kalın kafalı ve küçük olmaktan utanç duymayan  bütün kalın kafalı ve küçük insanlardan nefret ediyorum. G.P.'nin Yeni Kitle dediği insanlardan, arabaları, paraları, TV'leri, aptal bayağılıkları ve aptal, yaltakçı, burjuva bozuntusu sonradan görmelikleriyle bu yeni sınıftan nefret ediyorum.
Dürüstlüğü ve özgürlüğü ve eli açıklığı seviyorum. yaratmayı seviyorum, yapmayı seviyorum. Dolu dolu yaşamayı seviyorum, oturmayan, seyretmeyen, kopya çekmeyen ve yüreği ölmemiş olan her şeyi seviyorum. (s.197 )





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder