27 Mart 2014 Perşembe

Oya BAYDAR - Elveda Alyoşa










1940 İstanbul doğumlu olan Oya BAYDAR, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunudur. Hacettepe Üniversitesinde asistanlık yapmış,sosyalist kimliği nedeniyle 1971 deki 12 Mart askeri müdahalesi sırasında tutuklanarak üniversiteden ayrılmak zorunda kalmıştır.,

12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sırasında yurtdışına çıkmış, on iki yıl Almanya'da kalmıştır. Avrupa'da bulınduğu yıllarda sosyalist sistemin çöküşüne tanık olmuştur.

Yazarın aldığı ödüller; Elveda Alyoşa adlı öykü kitabıyla 1991 Sait Faik Öykü Ödülünü, 1993 yılında Kedi Mektuplarıyla Yunus Nadi Roman Ödülü, Sıcak Külleri Kaldı adlı romanıyla da 2001 yılı Orhan Kemal Roman Ödülü'nü almıştır.

Öykü kitabı dört bölüm altında toplam on iki öyküden oluşuyor. Okuduğum kitap, Can Yayınları tarafından 2002 yılında basılan dördüncü baskı ve 150 sayfa.

Öykü kitaplarını tanıtmak romanlara kıyasla daha zor, her öykü ayrı dünya ne de olsa.

Oya Baydar da bloğumda daha önce tanıtımını yaptığım Demir Özlü'nün ''Bir Yaz Mevsimi Romansı'ndaki '' öyküleri gibi -aynı kaderi paylaştıklarından olsa gerek- bu öykülerinde ülkesi dışında yaşamak zorunda kalanların yaşamını, duygularını çok güzel dile getirmiş.

Üstelik ülkesinde sosyalizmi savunurken Almanya'da Berlin duvarının yıkılmasının öncesi ve sonrasına, komünist düzenin kapitalist düzene teslim oluşuna  bir sosyolog ve sosyalist olarak tanık olmuştur.

Bir dönemi, kalemi güçlü bir yazarı tanımak için güzel bir kitap, okumanızı öneriyorum...


******


Kitaptan Alıntılar:



  Erguvanlar!.. Kaçak,göçebe yaşadığımız günlerde gizlice buluştuğumuz Boğaz vapurlarından seyrine doyamadığımız, Boğaziçi tepelerinde betonların saldırısına karşı -tıpkı o zamanlarki bizler gibi-  inatla, kahramanca, umutla direnen, dallarını koparmaya kıyamadığımız; her şeyi unutsak da zamana yenilip, ille de renklerini unutamadığımız erguvanlar...
  ''Erguvanlar!.. İnanılır gibi değil! On yıldır ilk kez görüyorum buralarda. ''  (s.37 Madrid'de Ölmeyi Özlediğimiz Akşam adlı öyküden )




  '' Lenin, Basel'de sürgün yıllarında, köprünün yanındaki kahvede otururmuş hep. Duvarda güzel bir fotoğrafı vardı. Geçenlerde kahveye uğradım. Baktım, son olaylardan sonra resmi indirmişler oradan. Yerine Madonna'nın resmi asılmış.''  ( s.44 Bir Düğün Fotoğrafı adlı öyküden )


  Basel'in  işçi mahallelerinden birindeki şu göçmen evinde, bu gece bu sofrada, yirmi uzun yılın Türkiye'sinin hüznü var. Hep birlikte, ama tek tek ve yapayalnız yürüdüğümüz, sendelediğimiz, düştüğümüz, sonra yine toparlanıp aştığımız, sonuna bir türlü varamadığımız yolların hüznü.
  Kadehimde kalan son yudumu içiyorum yavaşça. Bu gece Basel'de rakının tadı bir başka, bir garip buruk, neredeyse acı.  (s.46  Bir Düğün Fotoğrafı adlı öyküden )


  Evet, bahçe buradaydı. Ev arkada kalırdı biraz. Surpik ve Avadis'le sokakta oynamasına izin verilirdi, ama evlerine gönderilmezdi nedense. Paskalya geldi mi, saç örgüsü kıvrımlı çörekleri; Noel'de pamuktan küçük kardan adamlarla ve pamuk karlarla süslü çam dalları arasında hediyeler; Ramazan Bayramında tatlı, kandillerde helva, kurbanda koyunun iyi tarafından bir parça, aşure ayında üstü nar taneli  ve fıstıklı bir çanak aşure gidip gelirdi komşular arasında. ''Rum'u, Ermeni'si, Türk'ü, Yahudi'si, hepsi de Makriköy'ün yerlilerindendir.  (s.98  Eski Ev adlı öyküden  )







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder