3 Mart 2014 Pazartesi

Paul AUSTER - Kış Günlüğü




Paul AUSTER okumayı seviyorum. Daha önce sizlerle ''Yanılsamalar Kitabı'' ve ''Cebi Delik'i'' paylaşmıştım.
Amerikalı yazar-şair, film yönetmenliği de yapmıştır.

Paul Auster kitapları dilinin akıcılığı, sadeliğiyle her şeyden önce zevkle, rahatlıkla okunuyor.. Hani bazı yazarların tüm kitaplarını okumak ister, hatta okuruz ya, Paul Auster da benim için öyle... 
Özellikle ''Yanılsamalar Kitabı'nı '' okumayan kalmasın diyorum!

'''Cebi Delik,'' otobiyografik romandı, ''Kış Günlüğü'' de anı türünde. Kısa aralıklarla her iki romanı okuyup sıkıntılı yaşamı için  Paul Auster'a üzülürken (!) saçma sapan dizilerdeki tatlı hayatlar için gözyaşı döken kadınlar gibi hissettim kendimi!

Başarmış bir yazar, ne mutlu ona.

Kış Günlüğü'nde sevdiğiniz bir yazarı daha yakından tanıyorsunuz. Kitap, Can Yayınları tarafından yayımlanmış, 197 sayfa.

 Kitabın arka kapağında yazarın bu kitabı neden yazdığına dair sözlerini aynen aktarmak istiyorum;

''Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikayelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur.''

Paul Auster okumanızı ancak öncelikle ''Yanılsamalar Kitabını'' okumanızı öneriyorum. Onu okuduktan sonra zaten diğerlerini de okumak isteyeceksiniz...


******


Kitaptan Alıntılar:


Hiç kuşkusuz sakat ve yaralı bir insansın, ta baştan beri içinde yara taşıyan birisin (yoksa ne diye bütün ömrünü sayfaların üzerine o yaranın kanını akıtırcasına sözcükler dökerek geçiresin?); alkol ve tütünden aldığın haz sakat bedenini ayakta tutup dünyayı dolaşmanı sağlayan koltuk değnekleri işlevini görüyor. Karının dediği gibi, '' kendi kendini tedavi ediyorsun.''  Annenin annesinin tam tersine, karın senin değişmeni istemiyor. Zaaflarına hoşgörü gösteriyor, öfkelenmiyor, seni azarlamıyor ve eğer kaygılanıyorsa, senin sonsuza kadar yaşamanı istediği  için kaygılanıyor. (s.20 )


Haziran ortasında sıcak, nemli, hani yaz başlarında ufkun ucunda ağır ağır fırtına bulutlarının toplandığı  o boğucu günlerden birinde o evde evlendiniz  ve karıkoca ilan edildiğiniz anda, karına sarılp öptüğün anda fırtına da patladı, gök tam tepenizde müthiş bir gümbürtüyle gürleyerek evin camlarını şangırdattı, ayağınızın altındaki zemini titretti, odadakiler soluklarını tutarken sanki gökyüzü evliliğinizi dünyaya ilan etmiş gibi oldu. (s.90 )


Yataktan kalkıp pencereye giderken soğuk yer döşemesine çıplak ayaklarınla basıyorsun. Altmış dört yaşındasın. Dışarıda hava gri, neredeyse beyaz, görünürde güneş yok. Kendine soruyorsun: Daha kaç sabah kaldı?

Bir kapı kapandı. Bir başka kapı açıldı.

Hayatının kışına girdin. (s.197 )

..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder