12 Şubat 2014 Çarşamba

Ömer İZGEÇ - Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu





Ömer İZGEÇ'in ilk kitabı ama ilk kitaptan öte bence.

 Okumaya başlar başlamaz sizi içine çekiyor adeta. Kah 2. Murad döneminde bir cellat ile hırsızın soluğunu ensenizde hissediyorsunuz , kah günümüze dönüyorsunuz bir yazarın ya da gelecekte gerçekleşecek bir cinayetin peşindeki bir dedektifin yanında Aynalı Ejder Tarikatı'nın gizemini araştırıyorsunuz.

Farklı zamanlarda paralel ilerleyen hikayeler. Masalsı, fantastik bir macera yaşamak istiyorsanız okumanızı öneriyorum.

Tabii Kitabın başlığının ilginç olması  kadar, kapak tasarımı,  içindeki çizimler de birbirinden güzel, özenerek hazırlanmış, Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanmış ve 151 sayfa.

Bu arada benim gibi ilk kez duyanlar için Tdk Sözlüğünden ''fevkalbeşerin''  anlamı;  a- insanüstü(sıfat olarak kullanıldığında),  b- üstün nitelikli (kimse)

Ömer İZGEÇ, 1980 Ankara doğumlu, mühendislik eğitimi almış, yazıları Metinleri Hayalet Gemi, altZine, altkitap gibi oluşumlarda yer almış,2001-2003 tarihleri arasında arkadaşlarıyla İz Dergi'yi çıkartmıştır.


Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu, yeni yazarlardan Ömer İzgeç'le tanışmamız için güzel bir fırsat...



******


Kitaptan Alıntılar:


Aksak bir günbir ejderhaya sevdalandı. Sustu, pustu, adımları genişleyip gözleri duruldu. Uzak Doğu'dan gelme bir kolyeydi. Gümüş bir daire üzerine ağızdan ateşler saçan, altın, elmas ve bir dolu değerli taştan rengarenk pulları olan bir canavar işlenmişti. İlk kez böyle bir mahluk, böyle bir ustalık, böylesi bir ihtişam görmüştü, o anda tutuldu. Kolyeyi bir beyefendinin boynunda görmüştü. adam belli ki varsıl biriydi.
Kolyeyi gördüğü günün gecesinde işe çıkmadı, uykularında kavruldu, içi karalara bulandı, zihnine puslu düşünceler, gözlerinin önüne canavarın sureti, alaca aynalar ormanı pullarının görüntüleri çöktü. (s.8-9 )


Kanlı bir devirdi. İnsanlığını unutmuş bir hükümdarın çaresiz bir kuluydu. İşkenceleri, çekilen tırnaklarla kırılan kemikleri, af dileyen gözlere bir süre sonra yerleşen anlamsızlığı ve hiçliği görmüştü. İnsanlığını yitiriyordu. Diğerlerini aşağıladıkça aşağılara düşmüştü. Kestiği her bir kelleyi kabuslarında biriktirmişti. Alışmıştı. (s.52 )



Karaköy sahilinde güvercinler yem yiyor, denizin üzerinde, geçe kalmış balıkçı takalarının etrafında martılar halkalar çiziyordu. Meydandaki direklerde ise Murad'ın imzası vardı. Boyunlarına geçirilmiş ipin ucundaki  cansız bedenler, denizden gelen esintide belli belirsiz sallanıyordu. İbret-i alem maksatlı nahoş ve alışıldık bir görüntü. Cellat, cansız bedenlerin yanından geçerken ölülerin değil de karanlık zindanların kokusunu duydu. ( s.79 )


- Aynalı oda. Burada gördüğünüz herkes, içi aynayla kaplı bu odalardan birinde haftalarını, aylarını geçirdi. günlerce yalnız kendi suretini seyretti. Kendi yansısını, hüznünü, mutluluğunu, acılarını gördü. kendisiyle dost oldu, harp etti, kendine aşık oldu, kendinden nefret etti, kendini kıskandı ve kendiyle konuştu. kendini bildi. Kendinde bilgilerin en yücesini buldu. (s.112 )









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder