12 Aralık 2013 Perşembe

2013 NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLLÜ yazar Alice MUNRO - Bazı Kadınlar







Alice MUNRO, 2013 yılı NOBEL Edebiyat Ödülünün sahibi. Dünyanın ve benim de ilgi odağım oldu tabiiki..


Kanadalı yazar 1931 doğumlu, artık yazmayacağına ilişkin bir yazı okudum ama ne derece doğru bilemiyorum.

Ben 1922 doğumlu Jose Saramago'nun1998 de Nobel Edebiyat Ödülünü almasını geç bulmuşken, Alice Munro'nun ödülü alma yaşı ile ilgili yorumda bulunamayacağım haliyle!
''
''Bazı Kadınlar'' yazarın ilk okuduğum kitabı. Elimde ''Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik'' kitabı da var ama ona sıra ne zaman gelir bilemiyorum.
 Kitap listelerimin yanısıra okuyacağım kitaplar da epey sıra oluşturuyor, Neyse...

Kanadalı eleştirmenler Munro'yu Kanadanın Çehov'u olarak tanımlıyorlar.

Bazı Kadınlar'da on tane öykü var. Öykülerin ortak yanı; kadın kahramanların karekterleri yaratılırken okurların o karekteri beğenmesi gibi bir kaygı taşımadan yazılmış olması.
 İllaki beğenmemiz gerekmiyor '' herkes gibi'' olan kahramanları. Öykülerde, toplumun yarattığı davranış kalıplarına, dayatmalara karşı çıkılmış olması işlenmiş özde.

Öyküler bana roman tadında geldi. Keşke daha devam etseydi diye düşünürken, sıradaki öykülerin de aynı güzellikte olması Munro'nun geç de olsa Nobel Edebiyat Ödülü'nü almasının kanıtı adeta.

Okuyun, Alice Munro öykülerinin tadına varacaksınız...



******


Kitaptan Alıntılar :


Nasıl olabilmişti bu? Jon için de, kendisi için de, hatta başkaları içinde sormuştu bu soruyu Joyce. Bol pantalon, fanila tişört ve üstü talaş kaplı yavan bir kalın kazak -hem de bütün bir kış boyunca- giyen o yürüyüşü hantal, aklı hantal marangoz çırağı. Karşı konulmaz bir şekilde bir klişe ve bir aptallıktan diğerine sürüklenen ve yolculuğunun her adımında bunu o taprakların yasası haline getiren bir kafa. Böyle biri geliyor ve uzun bacaklarıyla , ince beliyle, ipek gibi örülmüş koyu renk saçlarıyla Joyce'u gölgede bırakıyor. Zekasıyla, müziğiyle ve o ikinci en yüksek IQ'suyla. (Öykü adlı öyküden s.54 )


Harika bir makinem olduğunu ve çeker çekmez resmi basacağımı söylüyorum onlara. Düğmeye bastıktan hemen sonra kendinizi göreceksiniz işte, ne dersiniz buna? Aynı sana gösterdiğimdeki gibi, bir güzel oturttum onları. Annem diyor ki, acele et, bir an evvel mutfağa dönmem lazım. Merak etme, şıp diye çekeceğim diyorum. Böylece fotoğraflarını çekiyorum, hadi göster diyor bize annem, nasıl çıkmışız merak ediyorum, durun bir saniye diyorum, bunun üzerine, sabredin biraz,bir dakikalık işi var. İşte onlar böyle beklerken şu minik silahımı çıkarıyorum ve bam, bum, bim, üçünün de işini bitiriyorum.Sonra yine fotoğrafını çektim onların ve ardından mutfağa gidip tavuğun bir kısmını yedim, ne haldeler, bir daha da dönüp bakmadım. (Serbest Radikaller adlı öyküden s.160 )


Ne kadar yaşlı olduğumu düşününce bazen şaşkına dönüyorum. Yaşadığım kasabanın sokaklarına yazları toz kalkmasın diye su serpildiği, kızların bellerine korse takıp, yere bırakılınca dik duran çemberli eteklerden giydikleri, çocuk felci ya da lösemi gibi hastalıklarda çaresiz olunduğu zamanları hatırlıyorum.Çocuk felci olanların bazıları, ama sakat ama değil iyileşirdi, ancak lösemi olanlar hasta yatağında, trajik bir atmosferde aylar ya da haftalar süren bir kötüleşmenin ardından ölürlerdi. ( Bazı Kadınlar adlı öyküden. s.201 )









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder