5 Aralık 2013 Perşembe

Ahmet ÜMİT - Bab-ı Esrar




Ülkemizin en çok okunan yazarlarından olan Ahmet ÜMİT, 1960 Gaziantep doğumludur. Marmara Üniversitesinde Kamu Yönetiminde ve TKP( Türkiye Kominist Partisi ) tarafından gönderildiği Moskova'da Sosyal Bilimler Akademisinde de eğitim görmüş,1989 da aktif politikadan ayrılarak yazmaya başlamıştır.

Bloğumda daha önce yazarın ''Aşk Köpekliktir'' adlı kitabını tanıtmıştım.

Bab-ı Esrar mistizmle harmanlanarak, akıcı yazılmış bir roman. Tasavvufa ilgi duymayanların bile ilgisini uyandırabilecek nitelikte.
  Ben her ne kadar tasavvufla ilgili anlatımları romanlardan değil de, tasavvufla ilgili kaynaklardan okumayı tercih etsem de, Bab-ı Esrar'ı keyifle okudum, hoşunuza gideceğini tahmin ediyorum.

Roman, İngiliz sigorta müfettişi  Karen'ın bir otel yangınından dolayı ödeme yapılmadan önce inceleme yapmak üzere otelin bulunduğu Konya'ya  yıllar sonra gelmesi, babasının büyüdüğü, yetiştiği dergahta,  Mevlevilerle sohbet edip,  Şems-i Tebrizi ile karşılaşması, yedi yüz yıl öncesini ve bugünü  maceralı bir şekilde yaşaması çok güzel anlatılmış.
 Mevlevi olan babası Poyraz,  Karen ve annesini yıllar önce  iç sesine uyarak terk etmiştir. Bir yandan yüzyıllar öncesinden bugüne gelen sırlar, diğer yandan yaşadığı sıradışı deneyimlerle belki de Karen babasını anlamaya başlayacaktır...

Okuduğum birkaç Ahmet Ümit kitabı arasında en güzeliydi diyebilirim.


******


Kitaptan Alıntılar:


Konuşmadan önce azarlar gibi baktı yüzüme.
''Sabırsızsın.'' Sanki söylediklerini anlamam çok zormuş gibi açıklamaya başladı. ''Oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine. Dünya sabırla döner. Çünkü güneşin de, ayın da zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol.  Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen  lazım. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.''  (s.129 )


Evet, gerçekten de kendimi onun gibi hissetmiştim. Hissetmek mi, hayır bizzat Şems-i Tebrizi  olmuştum, ne Karen kalmıştı, ne bugünkü dünya. Tuhaf olan şimdi de Şems'in yaşadıklarını olduğu gibi hatırlamamdı. Katırın üzerindeki adamın insanı bilinmeyen bir güzelliğe çağıran ışıltılı gözleri aklımdan hiç çıkmıyordu. En son ''Allah!''  diye çığlık atarak bayılmıştım ya da Şems bayılmıştı ya da ikimiz birden (s.140 )


''Hiçbir şey bilmiyorsunuz. Mevlevilikte ölünmez sadece susulur. Ölenler ise sadece susmus kişilerdir. Onlar aramızda yaşamaya devam ederler. Şems gibi büyük sırlara ermiş Tanrı erleri ise, Kıyamet Günü'nü haber veren İsrafil Aleyhisselam borusunu öttürünceye kadar kimbilir kaç kez seçilmiş kullarına yardım etmek için bize görünürler. Suskunluklarını bozarak bizimle konuşurlar.''  (s. 191 )


''Büyükler, küçüklere hediye verir ayrılırken.''
Bir eşya verecek sandım ama İzzet Efendi etkili sesiyle bir şiir armağan etti bana.

Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim / Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim. / Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim / ama senden başka kimse duymayacak / Kimse anlamayacak.
(s.268 )   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder