14 Ekim 2013 Pazartesi

George ORWELL - Daralma







 

George ORWELL, toplumsal barışçı hareketler içinde yer almış, öğretmenlik, tezgahtarlık, gazete yayın bölümü sorumlusu olarak farklı işlerde çalışmıştır. İngiliz yazar, Bindokuzyüzseksendört ve Hayvan Çiftliği romanlarıyla tanınmaktaysa da, Daralma da okunası bir kitap.

İnternetten verdiğim kitap siparişlerimin son aylarda okuma hızıma yetişememesi nedeniyle, soluğu Nevşehir İl Halk Kütüphanesinde aldım. Güleryüzle görevini yapan çalışanları sayesinde listemdeki kitaplarıma artık kütüphaneden de ulaşıyorum. Üstelik internet yoluyla kütüphanedeki kitap arşivini inceleyip zamandan da kazanıyorum. Daralma' da kütüphaneden alıp okuduklarımdan.
 

''Daralma'' başlığı başta  itici gelmişti ama içeriğinin insanı daraltmayıp bilakis tebessüm ettirdiği bir gerçek. Konusunun hoşluğu, akıcı diliyle okuduğuma değdi doğrusu. Okumanızı öneriyorum, hoşunuza gidecektir.

Romanın kahramanı George Bowling, kırkbeş yaşında, evli, çocuklu, takma dişleri ve şişmanlığına takan bir adam. Sigortacılık yapıp kıt kanaat geçinmeye çalışıyor. Evliliğin monotonluğu, İkinci Dünya Savaşının başlama baskısı altında geçmişine, çocukluğundaki özlemlerine gitmek istiyor. İstiyor ama kim geçmişi yakalayabilir ki?


******


Kitaptan Alıntılar :


On altı yaşımdan sonra balık tutmaya gidemedim. Buna hiç vakit yok gibi geliyordu. Ya çalışıyordum, ya kız tavlamaktaydım, ya ilik düğmeli botlarımı ve dik yakamı (1909 yakalarını takabilmek için insanın zürafa gibi bir boynunun olması gerekiyordu) giyiyordum veya satıcılık ve muhasebe konusunda mektupla öğretim kurslarına katılarak ''zihnimi geliştiriyordum.'' (s.93 )



Dil döküp insanları ikna etmekte üstüme yoktu. Bunu sağlayan da şişmanlıktı. İnsanları neşeli bir haletiruhiyeye sokuyor, çek imzalamayı sanki zevkli bir olaymış haline döndürüyordu. Tabii farklı insanlara yanaşmanın farklı yolları vardır. Bazılarında bütün ağırlığı ek avantajlara verirsiniz, bazılarını ise ya karısı sigortasız ölecek olursa diye  çaktırmadan endişeye sevk edersiniz. (s.185 )


Gidip Binfield Konağı'nın havuzundaki koca sazanı avlayacaktım!
Bir kez daha. Neden olmasın?olduğunu düşü Bütün hayatımızı, yapmak istediğimiz şeylerin yapılamaz şeyler olduğunu düşünerek tüketmemiz yeterince tuhaf değil miydi? O sazanları neden avlamayacaktım ki? Ama yine de, daha bu cümleyi kurar kurmaz, size de bu, sanki imkansız, asla olmayacak birşey gibi gelmedi mi? Bana öyle geldi, hatta şimdi bile öyle geliyor. Hani rüyanızda, mesela bir film yıldızıyla yatarsınız ya da dünya ağırsıklet boks şampiyonu olursunuz. İşte bu iş bana sanki öyleymiş gibi geliyordu. (s.195 )


Ana-babanızın mezarını yirmi yıl sonra görseniz ne hissedersiniz? Ne hissetmeniz gerektiğini bilemem,ama ne hissettiğimi söyleyeyim: hiçbirşey. Annem ve babam aklımın bir köşesinden asla silinmemişlerdi. Sanki başka bir yerde ebediyen yaşamaya devam ediyorlardı, annem yine çaydanlığın arkasındaki hali, babam da unlu, dazlak kafası, gözlükleri, kırlaşmış bıyıklarıyla, bir fotoğraftaki insanlar gibi sonsuza dek hareketsiz, ama bir biçimde de canlı, öylece duruyorlardı. Şuracıkta, yeraltındaki sandukada duran kemiklerin onlarla hiçbir ilgisi yoktu. (s.220 )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder