16 Ekim 2013 Çarşamba

Sabahattin ALİ - İçimizdeki Şeytan







Sabahattin ALİ 1907- 1948 yıllarında yaşamıştır. Gümülcine doğumlu yazar, öğretmenlik, gazetecilik yapmış, şiir de yazmıştır. Yazdığı yazılar nedeniyle yargılanıp cezaevinde  yatmıştır. Yasal yollardan yurtdışına çıkamayınca Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken öldürüldüğü iddia edilmişse de, nasıl öldüğü hala tartışmalıdır.


Biyografisini araştırırken, kitaplarının 1950 yılından beri Bulgaristan'da okullarda okutulduğunu ve doğumunun 100. yılında doğduğu şehirde Türk ve Bulgar Edebiyatçılarca  anıldığını öğrenmekten mutlu oldum.

Keşke daha çok yaşasaydı, daha çok eser bırakabilseydi Sabahattin Ali... Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf'tan sonra okuduğum İçimizdeki Şeytan'da diğer romanları gibi etkileyici.
İçimizdeki Şeytan,  Ömer ve çevresindeki arkadaşlarının o döneme göre ''aydın'' görüntüsü vermeye çalışırken, kendi yetersizleri içinde çırpınmalarının, romanı.
Aydın insan, her yaşta kendini yenileyen, geliştiren, eksikliklerinin farkında olan insan değil midir?

******

Kitaptan Alıntılar:


Bu karmakarışık hayat içinde Macide daha ziyade tesadüflerin sevkiyle büyümüş ve okumuştu. Çocukluğunda evi yoklayıp geçen çeşit çeşit hastalıklardan biriyle ölmediyse bu tesadüf; ilk mektebi bitirdikten sonra evde alıkonmayıp ortamektebe gönderildiyse, bu da bir tesadüftü. Babası kendini çıkmaz işlerin içinde  bu kadar kaybetmiş olmasa, kendisine kızını okutmasını tavsiye eden birkaç mektep mualliminin sözüne belki kanmaz ve onu da, ablası gibi on beş yaşında kocaya veriridi. (s.27 )


Hayatları birkaç gün mühim bir değişiklik göstermeden geçti. Ömer işine gidip geliyor, eve geç dönmemeye çalışıyor ve son haddine kadar mesut olduğunu her gün kendi kendine tekrarlıyordu. Macide konservatuara başlamıştı. Yalnız akşamları daha erken çıkıyor,  birkaç dükkana uğrayarak peynir, çay gibi kahvaltılık öteberi alıyor ve evde sofrayı hazırlayarak kocasını bekliyordu. (s.130 )


Şu anda karşısında bütün hüviyetiyle Ömer vardı: Aylardan beri tanıdığı, sevdiği, beğenmediği ve artık kendinden uzak, çok uzak bulduğu Ömer... Onu gayet iyi anlıyordu. Karısının yanında başka bir kızı kucağına yatıran, sonra birdenbire, beş on kuruş borcunu düşünerek, söz söylemekten utanan... Karısını yollarda unutan, fakat aynı kadını, canını verecek kadar çok seven...Şu anda ismini duyduğu zaman nefret ve tiksinmeden bayılacak hale geldiği bir adamla ertesi gün, sırf yüzü tutmadığı için kol kola gezen...(s.222 )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder