15 Ekim 2013 Salı

Şule GÜRBÜZ - Zamanın Farkında






2012 Oğuz Atay Öykü Ödülünü '' Zamanın Farkında'' adlı kitabıyla alan yazar Şule Gürbüz, İ.Ü  Sanat Tarihi ve İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunu olup,  Cambridge Üniversitesinde  Felsefe eğitimi de almıştır. Mekanik saat ustası olup, Milli Saraylar Md. de çalışmaktadır.


Bir röportajında hayat felsefesini  ''Okumak, anlamak ve farkına varmak bana yetiyordu'' olarak açıklamıştır.
Şule Gürbüz'e göre saat tamirciliği bir sanat değil, egonuzu paranteze almayı gerektiren, mistik yanı olan bir meslektir. Sabırlı değilseniz, saatler boyunca mekanik saatlerle başbaşa kalmayı göze alamıyor, çok yüksek düşünceleriniz olsa bile, size sadece bir saatçi, bir tamirci gözüyle bakılmasına tahammül edemiyorsanız, bu işi yapamaz, yapsanız bile mutlu olamazsınız demiştir. ( Beşir Ayvazoğlu'nun Zaman Gazetesindeki köşe yazısından alıntı.)

Beni Şule Gürbüz'ün öykülerini okumaya yönelten ise; Türk Edebiyatının benim için en önemli isimlerinden olan ''Oğuz ATAY'' adına verilen ödülü yazarın almasıdır.


******


Kitaptan Alıntılar:



Dersler pek umrumda değildi, arzum, hiç çalışmadan hem yakışıklı, hem gamsız, hem sınıfın en iyisi olmaktı.Tabii, sadece bu kadar değil. Ne olduğumu olduktan sonra  öğreneceğim kadar  göz görmedik birşey olmaktı hayalim. Bana göre hüner, bunları çalışmadan yapmaktı. Çalışanlara acıyor, hatta tiksiniyordum. ''Ridaniye'' diyenden midem bulanıyordu. (s.10 )


Yine gitar çalıyor, bildiğiniz üzere çalıyordum. Yirmi sene Almanya'da çalışıp, yaşayıp da iki kelime Almanca edemeyen insanları pek iyi anlıyorum. Zamanın geçişi hiçbir şey değil; bu şekil bir zaman bir şey değil. Zaman ben hayal kurarken geçiyor, hayal içinde geçiyordu. Uyandığımda ben, yine o hayal kurmaya hazırlanan, daha iyisini, daha yükseğini, daha uzun ve süreklisini kurmaya hazırlanandım. Zaman beni değiştiremezdi ki, zaman, ona ayak uyduranı değiştirir. Ben ne müddettir hayal kurduğumu bile bilmiyorum. (s.23-Müzik Hocası adlı öyküden )


Yıllar çabucak, pek de iz bırakmadan, daha önemlisi bir şeye yetişecekmiş gibi ezerek de değil yalnızca, geçiverdi. Leyla'nın onüç yaşında iken yüzyıllar var sandığı yirmi iki- yirmi üç yaşı geldi de, geçti. Hem de evlenmeyi, istediği kadar çocuk sahibi olmayı aklından geçireceği birisi ile karşılaşmadan, Paul Newman'a uzaktan yakından benzeyeni bile görmeden, Çetin Tekindor sesli birisi ile hiç konuşmadan. (s.108-Mezarlıktan Geçiş adlı öyküden )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder